17 Eylül 2016 Cumartesi




O'nun hakkında yazılan tüm güzel ve anlamlı satırlara bi satır daha eklemeyeceğim..
O'nun hakkında yazılan olumlu herşeye tüm kalbimle katılıyorum...
Ama ben O'nun için üzülmedim...
Anlamsızlaştığımızı, hırsızlaştığımızı, yalancılaştığımızı, nankörleştiğimizi,ahlksızlaştığımızı kısacası kötüleştiğimizi daha fazla görmeyeceği için...Kutlanmayacak bayramlarda yüreği daha fazla ezilmeyeceği, içine çekildiğimiz karanlıklarda kararmayacağı için şanslı bile..
Işıklarda uyu TARIK AKAN...



Sizler olmayan çocuklarsınız…
Sizler hiç doğmamış gibi, gölgelerin içinde ve 
Yüzünüze tek tek bakılmadığında hepsi birbirine benzeyen
Sıradan, avare, hiç doymayan, hiç uyumayan, hiç tükenmeyen
Çoğu kere neşeli, çoğu kere hasta,öksüren, kusan, ölen
Sizler sokak çocuklarısınız..
Açlığı en iyi bilen, susuzluğu çamurlu bir suda özleyen,
Sütü bazen hiç içmemiş, otu bazen hiç koklamamış, okşanmayı hiç bilmemiş,
Korku dolu bakışlarınızda kaybolduğum..
Hiç birinize yeterince..yetemediğim..
En can siperane haykırışlarımda ve en korkulu rüyalarımda
Beni korursunuz, bana dokunursunuz oysa ben sizi koruyamam
Ben sizi hiç yaşatamam / hep ölürsünüz..
Demir kutuları durduramam, demir kalpleri ısıtamam
Sizleri alıp bir cennet yaratamam çünkü
Dünyada sevgiye ayıracak bir cennet yok..
Gökdelenler ve kötü insanlar her yerde..
Çünkü dünyada bize ait bir yer yok…
Bazen tellerin arkasında demir kafeslerde kan dışkılayan ve 
Ölümü bir meleği bekler gibi sabırla bekleyen..
Hiç annesi olmamış gibi / görmesem inanacağım..
Süt dolu şefkatli memeleri hiç emmemiş gibi
Adam sınıfına sokulmayan ve tekmelenen ve tükürülen ve aç bırakılan…
Sizler benim çocuklarımsınız..
SİZLERRRR!!!!!

Kader Yılmaz

7 Eylül 2016 Çarşamba

Bugün öğleyin saat 12.00 gibi bir hanım aradı Bafra'dan..Malum olay, barınak diye aradı..''Değilim'' dedim, ''barınak gönüllüsüyüm, birisi googleye bafra barınağı diye kayıt düşüp benim numaramı vermiş'' diye ekledim..Bir kedicik varmış..Gazi paşa, Nar sokak..Falanca evin duvarında...Ağzından köpükler geliyormuş..''Barınak kedi almıyor'' dedim..''Aracınız varsa veteriner adresi vereyim veya bir kutuya koyup götürün'' dedim..''Veteriner için param yok'' dedi..''Benim de hem aşırı veteriner borcum var hem de aracım yok, o çocuğun acilen fakülteye ulaşması lazım'' dedim..''Taksi borçlarım bitmedi bile yeni temizleniyorum'' dedim..İnsan dayanamıyor işte..''Bekle geliyorum ben bi bakayım,sen yoğurt vermeye çalış bugün çok sıcaktı, susuzluktan fenalaşmış olabilir yanına su koy'' dedim..Su koymuş ama başını kaldırıp içemiyormuş..Size yazmadım bile vakit yoktu bilgisayara..Hemen ev elbisemi (gecelik) çıkarıp bir tişört taktım, tuvalete girdim evden çıkmadan.. alışkanlık....Ömer ''anne telefonun çalıyor'' diye geldi kapıya..Elimi uzatıp aldım..Aynı kadındı yine arayan..''Kedicik öldü'' dedi..''Gelmenize gerek yok''..Bugün Bafra'da sebebi bilinmeyen bi şekilde bi kedicik öldü...Bi taraflarıma dokunarak gitti..Hiç tanışmadık ama ben de iz bıraktı..

5 Eylül 2016 Pazartesi

Yiyecek satan bir işyerin var...Yemeklerin kokusu taa sokağa taşıyor ve dükkanın önünde aç olduğu her hallerinden belli bir sürü canlı yalanarak etrafı kokluyor..Ve onlara verebileceğin bir sürü yemek artığı, masalarda kalıntı ekmek, dibi sıyrılabilecek yemek suları, gece yarısı lavaboya boşaltıp ziyan edeceğin fazla çorba suları var..Ama sen hiç birini yapmıyor, boş kaldığın her dakika dükkanın önünde oturup sigara meşrubat içerek o etrafı koklayan aç canlıları kovalıyorsun..ADAM MISIN LAN SEN!!!!!!!!!!
Alanya'daydım, büyükçe bir pastanenin önünde duruyordum.Pastanenin önünde müşteriler için ayrılmış masaların hemen yanında ipleri atmış bir taburenin üzerine çökmüş, elli yaşlarında, şalvarı yamalı, yeleğinin düğmeleri kopmuş ( bir filketeyle iki yokluğunu iliklemiş) yumurta topuk ayakkabıları turizmin cillop gibi yollarında aşına aşına yamulmuş, biri adidas öteki polo olmak üzere iki tek çorabı ayaklarına geçirmiş ( bunun ayrımına varabilecek kadar görmüş ama umursamayacak kadar tökezlemiş) şalvarının paçasını çorabın arasına sıkıştırmış bir adam, elinde yarım bir somun ve bir bardak suyla oturmuştu.(bazen ekmekten bir lokma koparıp suya batırıyordu, bundan ekmeğin dünden kalma olduğu fikrine kapılmıştım/ya da daha önceden...) 
Genç kadınların hadım erkekleri bile erekte edecek kadar alımlı geçtiği caddede, sağa sola şehvet ve günibirlik turistik sevişme mesajları kodlanırken tüm arzularını bastırmış bir sufi edasıyla sadece suyuna ve ekmeğine odaklanmıştı. Onca akılçelen etmenler arasında onun aklını çelen tek şey her lokmadan sonra kısalan ekmeğin boyutuydu.( arada bir ekmeğini göz hizasına kaldırıp bakmasından anlamıştım bunu) 
...
Pastanenin içinde birbirinden güzel pastalar, börekler, kekler camekanın raflarına dizilmişti, adam tam karşısında duruyordu camekanın. Varlık ve yokluğu yaşamın rutininde gözler önüne seren eşsiz bir o kadar da acıklı manzaraydı, gördüğüm. Böyle derin betimlemelere dalıp kendimden ve ortamdan soyutlandığım anda pastanenin sahibinin sesiyle irkildim. Pastanenin sahibi hemen çaprazında, boynunda kalın altın bir kolye, rado saat ve rayban gözlükle oturan müşteriyle diyaloğa girmişti. Muhabbet bizim sufinin üzerinden ilerliyordu. Diyalog aynen şuydu:
- Şefim kim bu dayı?
+bizim bu çarşının delisidir efendim. Böyle öğle vakitleri gelir buraya, bizde hayrımıza doyururuz karnını, ne yapalım.
-Allah hayrınızı kabul etsin, iyi iyi...
Döndüm adamın yüzüne baktım, ağzı kulaklarında, yaptığı "hayır işi" mutlu etmişti kendini. Dükkan baştan aşağı taze yiyecekler ve çeşitli içeceklerle doluyken verdiği dünden kalma yarım somun ekmek ve bir bardak suyla tüm insani vazifesini yapmışçasına arkasına yaslanıp göğsünü gere gere böbürlenebilmişti.
Nitekim bizim sufi "neden bir parça pasta ve bir bardak çay vermiyorsun?" demeyecek kadar zengin, dükkanın sahibide bunları teklif edemeyecek kadar fakirdi...
- Bwr Taş.